23 Aralık 2012 Pazar

BU SEFER VARŞOVA, POLONYA'YA...

VARŞOVA
Daha sabahın 9’uydu Varşova’ya vardığımızda. Trenden indik. İstasyondan çıkmaya çalışırken nasıl becerdiysek kendimizi bir alışveriş merkezinin içinde bulduk. Dışarı adım atar atmaz bizi karşılayan yapı yerellerin hiç sevmediği ve çirkin bulduğu “Kültür ve Bilim Sarayı” oldu. Neden çirkin bulduklarına sonra geleceğim.

Kültür ve Bilim Sarayı ve çevrede devam eden inşaatlar...



22 Aralık 2012 Cumartesi

BU SEFER KRAKOW, POLONYA'YA...

KRAKOW

Viyana treninden indiğimizde resmen sabahın körüydü. Saat 9’daki “Wieliczka Tuz Madeni” turuna yetişebilmek için bir an önce otele gitmeliydik. Ama ondan önce kahvaltı etmeli ve ertesi sabahki Varşova treni biletimizi postaneden teslim almalıydık. Planlarımızı düşündüğümüz saatlere göre gerçekleştirmemizi engelleyense Tal’ın bavulu oldu. Bavulun çekçeği yerinden çıkmaz oldu. Evet çok devasa değil, insan elinde de taşıyabilir. Ne var ki içindeki ağırlıkla beraber trene/uçağa yetişmeye çalışırken, merdiven çıkarken vs gayet sıkıntı verebiliyor. Tren istasyonunun önündeki meydanda Tal bavula el attı, içinde ne var ne yok boşalttık. Uğraştı durdu ama nafile! Çekçek ben çıkmayacağım dışarı diye diretti!

Tal'ın bavulla imtihanı!
 

28 Kasım 2012 Çarşamba

BU SEFER VİYANA, AVUSTURYA'YA...

VİYANA

Yılın en keyifli zamanlarından biri gelmişti Tal ve benim için. Temmuz ayında çıkılan uzuuuunn izin zamanı! Bir Cumartesi sabahı başlayıp taa öbür hafta Pazar gecesine  kadar sürecek kıymetli 10 gün. “Yazın ortasında oralarda ne işiniz var?!?” cümlelerine ve bakışlarına maruz kalmamızı sağlayan planda gidilecek yerler Avusturya, Polonya ve yine Almanya’ydı. Öncesinde bayağı araştırma/geliştirme ve ayarlama yaptık. Altyapı sağlamdı ama acaba her şey planladığımız gibi gidecek miydi? İşin güzelliği de burada aslında. Her an her şeyin olabilme ihtimali. =) İlk durak Viyana, Avusturya! Cumartesi sabahı Schwechtat Havaalanı’na indik.  
Avustralya ile karıştırılmaktan bıkmış Avusturyalılar!
 


22 Ekim 2012 Pazartesi

BU SEFER ANNELERLE HOLLANDA’YA...

YİNE AMSTERDAM, YİNE ZAANSE SCHANS, YİNE EDAM

O kadar çok istemişiz ki demek ki, dünya gözüyle bir kez daha görmek varmış Hollanda’yı... Haziran ayı başında, ilkinden yaklaşık iki sene sonra tekrar buradaydık. Ama bu sefer sadece Tal ve ben değil, yanımızda annelerimizle! Aynur ve Nilgün ikilisi heyecanlı, biz onlardan daha heyecanlı çıktık yola. =) 
 




27 Eylül 2012 Perşembe

BU SEFER PRAG, ÇEK CUMHURİYETİ'NE...

PRAG
 
Prag gezimiz Mart ayına denk geldi. Bu sefer diğerlerinden farklı olarak sadece Tal ve ikimiz değildik. Derya ve Gürer arkadaşlarımız ile beraberdik. Atıldığımız bu dört kişilik yeni macera üç gün sürecekti.
Cumartesi öğleden önce şehre vardık. Hava pek de sıcak değildi. Öğrendiğimize göre bu ısınmış haliymiş. Avrupa’yı esir alan soğuk hava dalgası burayı da etkilemiş. Sıcaklık uzun süre eksi 15'lerde seyretmiş.










14 Eylül 2012 Cuma

BU SEFER İSVİÇRE'YE...

ZÜRİH

Uçaktan iner inmez bizi sanal Heidi karşıladı. Nasıl oldu diyecek olursanız, anlatabilecek miyim bilemiyorum ama keşke fotoğrafını çekebilseydik. Şaşkınlıkla ve olay kısa sürdüğü için hiç aklımıza gelmedi. Havaalanının ana binasına gitmek için bir aktarma trenine binmek gerekti. Trenin penceresinden dışarı bakarken bir anda duvardaki ekranlarda Heidi beliriverdi, el sallıyor, öpücükler yolluyordu dağların kızı! Gecenin köründe Zürih’e, keyifli bir tram yolculuğuyla da şehir merkezine vardık. Kasım ayının başıydı ve gitmeden evvel baktığımızda hava hep yağmurlu gözüküyordu ama neyseki tersi çıktı. Ara sıra bulutlu ama güneşli 2 gün bizimleydi. Sevindirici. Yağmurun yağması iyi bir şey tabi ki ama kısıtlı gününüz varken pek de çekilmiyor.
 
 








25 Ağustos 2012 Cumartesi

BU SEFER MÜNİH, ALMANYA'YA...

MÜNİH
 
Almanya’ya ilk kez gidecektik. Diğer ülkelerde olduğu gibi buradaki şehirler arasında da birçok fark olduğunu önceden okuduk. Berlin’e gitmek de aklımızda vardı. Ama özellikle Tal’ın hayran olduğu BMW’lerin anavatanı olunca Münih’de karar kıldık. Münih, ülkenin olmasa da Bavyera bölgesinin başkenti kabul ediliyor. Ayrıca ülkenin varlıklı kısmı burada yaşıyormuş, bu nedenle fiyatlar diğer şehirlerdekine göre daha yüksekmiş.
 
 


16 Ağustos 2012 Perşembe

BU SEFER KOPENHAG, DANİMARKA'YA...

KOPENHAG

Stockholm – Kopenhag tren yolculuğu sırasında etrafı seyretmiş, uyumuş, karnımızı doyurmuş ve İskandinavya turumuza ait son 3 günümüzün planını yapmaya çalışmıştık. Yol üzerinde özellikle de İsveç - Malmö’den Kopenhag’a geçerken gördüklerimiz bizi şaşırttı. Bunlardan ilki kompartmanımızın duvarında asılı hız göstergesi Baltık denizi üzerindeki Oresund köprüsünden geçerken bir anda saatte 201 km hıza ulaştığımızı gösteriyordu. Nispeten sakin giden tren buradan geçerken bayağı hızlandı. İkincisi de denizin ortasındaki rüzgar türbini tarlasına şahit olduk. Yüzlercesi ahenkle dönüyordu. Adamlar temiz enerji elde etmek için bayağı uğraşıyor belli ki.

Kopenhag ve Oresund Köprüsü




13 Ağustos 2012 Pazartesi

BU SEFER STOCKHOLM, İSVEÇ'E...

STOCKHOLM

Stockholm, “İskandinavya’nın başkenti” olarak adlandırmaya layık görmüş kendini. Henüz Oslo’dan başka diğer İskandinav şehirlerini görmemiştik ama en azından Oslo’ya göre daha dinamik ve hareketli olan bu şehir kendi kendine taktığı bu ünvanı hak ediyordu.

Oslo treninden indikten hemen sonra garın karşısındaki turizm ofisine kapağı attık ve 3 günlük “Stockholm Card”ımızı satın aldık. Yine birçok müze girişi ve toplu taşıma bu kart sayesinde ücretsiz ya da indirimli.

29 Temmuz 2012 Pazar

BU SEFER OSLO, NORVEÇ'E...

OSLO

Norveç’in yemyeşil başkenti Oslo, bizi gri bir sis tabakasıyla karşıladı. Aylardan Haziran’dı halbuki. Gardermoen havaalanından şehir merkezine gelmek bizim için biraz zahmetli oldu. Aslında normalde direkt olarak tren geliyormuş. Ama biz oradayken bir bakım çalışması olduğundan, Lillestrom’da trenden inip otobüse aktarma yaptık. Fiyordlarıyla ünlü ülkenin bu güzel şehri de bir fiyordda, Oslo fiyordunda kurulmuş.

Norveç geyikleri...









13 Temmuz 2012 Cuma

BU SEFER PARİS, FRANSA'YA..

PARİS

Romantizm şehri Paris.. Belki mevsimden dolayıdır bilemiyorum ama bize pek öyleymiş gibi gelmedi aslına bakarsanız. Gayet dinamik, hızlı ve büyük bir şehir Paris. Seine nehrinin kenarına kurulmuş olan şehre gittiğimizde tam yılbaşı zamanıydı. 31 Aralık akşamı Charles De Gaulle havaalanına indik. Çivi gibi bir soğuk. Üstüne Tal’ın gelmemizden 1 gün önce üst solunum yolu enfeksiyonu olması tuz biber ekti. Kaldığımız 2 gün boyunca ateşi genelde 38-38.5 civarında ama hiç gıkını çıkarmadan sokaklarda yürüdük beraber.

 
Sisin içinde gizemli bir kule...





5 Nisan 2012 Perşembe

BU SEFER İTALYA'YA...

ROMA
İtalya’nın başkenti Roma, İstanbul gibi yedi tepe üzerine kurulu. Romalılar’ın tarihinde de Türk tarihinde olduğu gibi kurt figürünün önemi büyük. Efsaneye göre Roma’yı kuran Romus ve Romulus kardeşleri bu kurt emzirmiş!





Romus ve Romulus kardeşler


Zaten sanki İtalyanlar da aslen Türk! Roma’da insan davranışları ve şehir hayatı İstanbul’a benziyor. Otobüsler ve metro tıklım tıklım. Birbirleriyle çok yüksek sesle ve kahkalar içinde konuşuyorlar. Karşıdan karşıya geçeceğiniz zaman hiçbir araba durmuyor ve size yol vermiyor.




1 Mart 2012 Perşembe

BU SEFER HOLLANDA'YA...

Amsterdam, Lısse-keukenhof, Edam, Volendam, Marken

Sulu ve rengarenk Hollanda.. Dedemin deyimiyle çiçek gibi bir ülke.. =) Hollanda’yı ziyaret ettiğimizde Mayıs ayının ortalarıydı. Hava yağmursuz ama nispeten bulutlu ve İstanbul’a göre serin sayılabilecek durumdaydı. Schiphol Havaalanı’ndan Amsterdam’a ulaşım çok kolay. Metroya biniyorsunuz ve yaklaşık 20 dakikada şehir merkezindesiniz. Hollandalılar’ın deyimiyle “the Dam” yani Dam Meydanı’na doğru yürüdükçe havada hakim keskin patates kızartması kokusunu içinize çekmek durumunda kalacaksınız.


Dam Meydanı
Amsterdam Card edinmeniz tavsiye olunur, hesaplı oluyor. Bu kartı "Tourist Information" - Turist Bilgilendirme ofisinde bulabilirsiniz. Kartımızı ilk olarak Kanal turuyapmak için kullandık. Turlar hemen ana tren istasyonunun önündeki köprüden geçtikten sonraki rıhtımdan başlıyordu.
Hemen hemen bütün gittiğimiz Avrupa şehirleri suyla içiçe bir hayat yaşıyor. Hepsi ya bir nehir, ya bir kanal, ya bir deniz ya da göl kıyısında kurulmuş...